4 Nisan 2011 Pazartesi

Kesin İnançlılar: Kitle Hareketlerinin Anatomisi



Kesin İnançlılar veya İhtilalci Hareketlerin Anatomisi


Yıllar önce okuduğumuz bir kitabı, aktüel gündemin, iç bunaltıcı siyasî kapışmaların ortasında yeniden hatırlamak, derin bir nefes alıp, hadiseleri sil baştan gözden geçirmemizi sağlayabilir. Amerikalı yazar Eric Hoffer’ın Kesin İnançlılar isimli eseri, böylesi bir kitab. Bütün dünyanın fıkır fıkır kaynadığı, ihtilalci halk hareketlerinin gücü eline almaya başladığı böyle bir dönemde, yeniden okunması gerekiyor bizce.

Eric Hoffer, 1902’de, Amerikalı Yahudi bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelir. 6 yaşında bilinmeyen bir sebeble kör olur. 15 yaşında yeniden görmeye başlayınca, tekrar kör olma korkusuyla okumaya başlar. Bulduğu her kitabı yutarcasına okur. 18 yaşında babasını kaybedince beş parasız kalır ve hamallıktan maden işçiliğine kadar her türlü işte çalışır. Bu arada okumaktan asla vazgeçmez. Montaigne’in Denemeler isimli kitabını okuduktan sonra, kendisinin de bir yazar olabileceğine karar verir. Bir yayınevine gönderdiği mektubla dikkatleri üzerine çeker. İlk yazdığı eser olan Kesin İnançlılar çok ilgi topladığı, çeşitli dillere çevrildiği hâlde, o, limandaki hamallık işine devam eder. Emekli olana kadar da işinden ayrılmaz. Bu arada İnsan Aklının Hırslı Dönemi, Değişimin Sıkıntıları ve Zamanımızın Çılgınlıkları isimli eserlerini yazar. Ancak onun dünyaca ünlü bir yazar olmasına sebeb olan, Kesin İnançlılar isimli eseridir. Üniversitelerde ders kitabı olarak okutulan bu eser, esasında devrimci hareketlerin nasıl meydana geldiği, nasıl taraftar topladığı, ne şartlarda güçlendiği gibi suallerin cevabını aramaktadır. Elbette Hoffer, bu eseri devrimci hareketlerin el kitabı olsun diye yazmamıştır; başta kendi vatanı Amerika olmak üzere, yerleşik ve güçlü devletleri devrimci hareketlere karşı bilgilendirmek amacını gütmektedir. Eseri okurken bu durumu gözönünde tutmakta fayda var. Doğrusu, Eric Hoffer’ın, hayatı boyunca fakirlerin, işsizlerin, ezilmişlerin arasında yaşaması ve derin entelektüel malûmatı, halk hareketleri hakkında onu bir uzman yapmış gibi gözükmektedir.

1951 yılında yayınlanan ve günümüze kadar pek çok baskısı yapılan eser, Türkçeye 1968 yılında tercüme edilmiş. Eric Hoffer kitabını şöyle takdim ediyor:
“Bu kitabta ister dinî hareketler olsun, ister sosyal devrimler veya milliyetçi hareketler olsun, bütün kitle hareketlerinde ortak olan bazı özellikler incelenmiştir. Bu kitab, bütün kitle hareketlerinin birbirinin aynı olduğunu iddia etmemektedir, fakat bazı temel hareketlerinde öylesine ortaktırlar ki, bu onların aynı familya içinde görünmesine imkân vermektedir.” (s. 23)

Kitabın girişinde Hoffer eseri yazma gayesini şöyle açıklar:
“İçinde yaşadığımız bu günlerde, kesin inanç adamının içgüdü ve tepkileri hakkında bir bilgi sahibi olmak çoğumuz için gerekli bir durum almıştır. Hernekadar içinde yaşadığımız çağ, dinsiz bir çağsa da, inançsız olma yönünden durum tam tersinedir. Kesin inanç adamı her yerde yürüyüşe geçmiştir ve gerek saptırma ve gerekse düşmanlığı tahrik etme yoluyla dünyayı kendi hayaline uygun şekle sokmaktadır. Bizler onun tarafına geçecek de olsak, onun karşısına çıkacak da olsak, kesin inanç adamının bünyesini ve potansiyelini elimizden geldiği kadar tanımak bizim yararımızadır.” (s. 25)

Hoffer’ın bir nevî aforizmalar hâlinde yazdığı Kesin İnançlılar’dan gözümüze takılanlar:
 “Amerika ve İngiltere’nin (veya Batının diğer demokrat ülkelerinin) Asya ülkelerini geri kalmışlıktan ve uyuşukluktan kurtarmada direkt ve lider bir rol oynamamalarının nedenini anlamak güç değildir. Şöyle ki, demokrasi rejimlerinin, Asya’nın milyonlarca insanında yeniden canlanma ruhunu alevlendirmeye ne güçleri ne de böyle bir niyetleri vardır. Doğunun uyandırılması yönünde, Batı demokrasilerinin yapmış olduğu yardım dolaylı ve şübhesiz ki, arzu edilmeyen bir şekilde olmuştur. Batı demokrasileri, bu ülkelerde Batı’ya karşı gücenme hislerini alevlendirmişler ve işte bu Batı aleyhtarı heyecandır ki, çağımızda Doğu ülkelerini yüzyıllardan beri süregelen uyuşukluğundan uyandırmaktadır.” (s. 32)

“Ordudan yeni terhis edilmiş olan bir kişi, ideal bir potansiyel taraftardır ve bu tip kişileri, çağımızdaki bütün kitle hareketlerinin ilk taraftarları arasında görürüz.” (s. 79)

“Bir toplumun, bir kitle hareketi için elverişlilik derecesini gösteren en iyi olay, boşalacak yol bulamamış bunalımdır. Kitle hareketlerinin doğuşundan önceki dönemlere ait açıklamaların hepsi genel bir bunalımdan bahsetmişlerdir; ve başlangıç dönemlerindeki kitle hareketlerinin, sömürülenlerden ve ezilenlerden ziyade, bunalanlar arasından taraftar ve sempatizan bulması daha güçlü bir ihtimaldir. Kitle hareketlerini kışkırtmakla görevli bir kişi için, halkın can sıkıntısından bunalmış durumda olması, ekonomik ve politik çarpıklıklar içinde kıvranır durumda olması kadar elverişli bir ortamdır.” (s. 88)

Hitler döneminden önceki Almanya için Hermann Rauschning diyor ki, “Savaşı kaybettikten sonra karşılaştığımız en büyük dertlerden biri, kişilerin her şeyin sonuna gelindiği inancı olmuştur.” Modern bir toplumda insanlar ancak ardı arkası kesilmez, telaşlı bir hayatın getirdiği şaşkınlık içinde yaşadıkları sürece umutsuz yaşamaya dayanabilirler. İşsizliğin oluşturduğu karamsarlık, yalnız yoksulluk korkusundan değil, hayâllerde geleceğe âit boşluktan da ileri gelmektedir. İşsiz kalan kişilerin, kendilerine maddî yardım yapandan çok, kendilerine ümit aşılayanları takib edecekleri daha güçlü bir ihtimaldir.” (s. 43)

“Şimdiki hayatımızda şahsî ilgilerimiz ve ümitlerimiz bu hayatı yaşamaya değerli kılmayacak nitelikteyse, hayatı değerli kılacak şeyi aramaya ihtiyaç duyarız. Nefsini adamanın, sadakatin ve manevî teslimiyetin her çeşidi, aslında ziyan olan değersiz hayatımıza bir anlam verecek amaçlar aramamızdandır.” (s. 44)

“Daha iyi bir gelecek ümidini sağlamadan, şimdiki zamanı etkili bir şekilde değerden düşürmek imkânsızdır. İçinde yaşadığımız devrin kötülüklerinden ne kadar yakınırsak yakınalım, eğer geleceğin teklif ettiği ihtimal şimdinin daha da kötüleşmesi veya şimdinin aynen devam etmesi olacaksa, mevcut düzenle uzlaşma eğilimimiz kaçınılmaz olur – bu bizim için zor olsa bile…” (s. 107)

“Şimdi’yi reddedip gözlerini ve kalblerini ilerideki şeylere yöneltmiş olanlar, ileride gelecek fayda ve tehlikelerin şimdiden gelişmekte olan tohumlarını görme yeteneğine sahibtirler. Bu nedenle, hayâl kırıklığına uğramış kişiler ve kesin inançlılar, şimdiki dengenin devamını isteyenlere nisbetle daha iyi kehanette bulunurlar. “Aşırılar genellikle, geleceğin gereklerini daha iyi kavrarlar”” (s. 110)

“İnsanların bir rozet, bir bayrak, bir namus, bir fikir, bir efsane ve benzeri şeyler uğrunda ölmeyi göze almaları tamamen anlamsız bir davranış değildir. Aksine, asıl anlamsız olan şey, bir kişinin maddî bir kazanç uğruna canını vermesidir. Nefsi feda etmek, maddî bir kazancın tezahürü olamaz. Nefsimizi savunmak için ölümü göze aldığımız zaman bile çarpışma gücümüz, maddî menfaatten daha çok, namus, gelenek ve hepsinin üstünde ümit gibi manevî şeylerden doğar. Ümit bulunmayan yerde, insanlar ya çarpışmaktan kaçıp uzaklaşırlar yahut kendilerini çarpışmaksızın öldürülmeye bırakırlar. (…) Hitler Avrupası’nda yok edilmeye boyun eğmiş olan Yahudilerin, Filistin’e geldikleri zaman cesaretle çarpışmış olmaları ilgi çekici bir olaydır.” (s. 116)

“Ordu, yeni bir hayat ihtiyacını karşılayacak bir durum ortaya koymaz; ordu, insanı günahlarından temizleyen bir kurtuluş yolu değildir. Ordunun bir baskı yapma heveslisinin elinde, zorla yeni bir hayat tarzını kabul ettirmek için bir araç olarak kullanılması mümkündür. Fakat, ordu, başta, yerleşmiş bir düzeni –ister eski ister yeni bir düzen olsun-, korumak ve genişletmek için kurulmuş bir araçtır. Ordu, istendiği zaman toplanan, istendiği zaman dağıtılan geçici bir araçtır. Diğer taraftan, bir kitle hareketi ise sonsuza kadar devam eden bir araç görüntüsündedir ve ona katılanlar bir hayat boyu o yolda yürümek için katılırlar. Ordu şimdiki düzeni korumak, desteklemek ve yaymak için bir araçtır. Kitle hareketiyse şimdiki düzeni bozup yıkmak için gelir.” (s. 128)

“Kitle hareketlerinin meydana gelişlerinde bizce en önemli nokta olarak görünen bütün büyük liderlerin sahneye çıkmaları için, oldukça uzun bir bekleme dönemi vardır. Onların sahneye çıkmaları ve rollerini oynamaları için sahnenin tesadüfler ve diğer insanların çalışmalarıyla hazırlanmış olması gerekir.” (s. 155)
“Dinî ve milliyetçi hareketlerin de bir değişiklik aracı olduğu herkes tarafından bilinmemektedir. (…) Bir güdüleyici güç olarak şahsî gelişmeye imkân tanınmayan ülkelerde, uyuşmuş bir toplumun uyandırılması veya toplum hayatının geleneklerinde temelden reformlar yapılması isteniyorsa, başka çaba motivasyonlarının bulunması zorunluluğu ortaya çıkar. Dinî, devrimci ve milliyetçi hareketler, böyle bir genel çaba oluşturan motivasyonlardır.” (s. 29)

“Gerek Fransız, gerek Rus devrimlerinin birer milliyetçi hareket hâline dönüşmüş olmaları göstermektedir ki, modern çağda milliyetçilik, kitle heyecanının en yoğun ve en sürekli kaynağıdır ve devrimci heyecanın başlatmış olduğu büyük değişiklikler zincirine son vermek isteniyorsa, milliyetçi heyecanın önü alınmalıdır.” (s. 31)

“Japon milliyetçiliğinin yeniden canlanma ruhundan yararlanılmasaydı, Japonya’nın olağanüstü kalkınması belki de mümkün olmazdı. Bazı Avrupa ülkelerinin (özellikle Almanya’nın) hızla modernleştirilmesinin de, milliyetçi heyecanın iyi bir şekilde teşvik edilmesiyle kolaylaştırıldığı düşünülebilir. Mevcut belirtilere göre bir hükme varıldığında, Asya ülkelerinin uyanışını gerçekleştirecek ortam, milliyetçi hareketlerden başka bir şey olmayacaktır.” (s. 31)

“Yerine başka bir hareket koymak yoluyla bir hareketin durdurulması, her zaman kolay olmaz ve genellikle pahalıya mal olur. Mevcut düzenin değişmemesini isteyenler, kitle hareketleriyle de oynamamalıdırlar. Çünkü, özlü bir kitle hareketi yürüyüşe geçtiği zaman, daima mevcut düzen zarara uğrar. İkinci Dünya Savaşı’ndan önceki İtalya ve Almanya’da tecrübeli iş adamları komünizmin önlenmesi için tamamen “mantık” yoluyla hareket ederek, Faşist ve Nazi hareketini desteklemişlerdir. Fakat bu şekilde hareket etmekle, bu tecrübeli ve mantık adamları kendi yok oluşlarını kolaylaştırmışlardır.” (s. 49)

“Tehlike zamanlarında, sel felaketlerinde, büyük yer sarsıntılarında, hastalık salgınlarında, ekonomik kriz dönemlerinde ve savaş zamanlarında tek başına şahsî çabalar faydasızdır ve böyle zamanlarda her durumdaki halk, bir lidere itaat etmeye ve onu takib etmeye hazırdır. Bu durumda itaat, hergünkü güvensiz bir yaşantı içinde tutunulabilecek tek sağlam kayadır.” (s. 161)

“Fikir adamlarının uyumlu bir şekilde beraber çalıştıkları nadir görülür; buna karşılık eylem adamları arasında bir arkadaşlık genellikle kolay olur. Takım halinde çalışma, entelektüel veya sanata dair işlerde az bulunur, fakat eylem adamları arasında bu tabiî ve çoğunlukla gerekli olan bir şeydir. Komünist bir sanayi bakanının kapitalist bir sanayiciyle ortak olan yönü, Komünist bir teorisyenle olduğundan herhalde daha fazladır, çünkü her ikisi de eylem adamıdır.” (s. 164)

“Bir yerde daha önce bulunmayan bir yazar-konuşmacı azınlığının ortaya çıkması, devrime doğru atılan bir adımdır. Batı ülkeleri yalnız yabancıya karşı düşmanlık duygularına neden olmakla değil, aynı zamanda insan değerine oldukça yer veren kültürel faaliyetleriyle de bilmeyerek Asya’daki kitle hareketlerini tahrik etmişlerdir. Hindistan’daki, Çin’deki, Endonezya’daki devrimci liderlerin çoğu öğrenimlerini muhafazakâr Batı okullarında yapmışlardır. Dindar ve muhafazakâr Amerikalılar tarafından yönetilen ve finanse edilen Beyrut’taki Amerikan Koleji, Arab dünyası için devrimciler yetiştirmektedir. Çin’deki misyonerlik okulu öğretmenleri de bilmeyerek, Çin Devrimi için ortam hazırlayanlar arasında bulunuyordu.” (s. 177)

“Bir kitle hareketinin öncülüğünü söz ustaları, gerçekleştirilmesini aşırılar ve toparlanmasını da eylem adamları yaparlar. Bu rollerin birbirinin ardından gelen başka kişiler tarafından oynanması, genellikle dayanıklılığı için yararlıdır ve belki de gerekli bir önşarttır. Aynı kişi veya kişiler bir kitle hareketini başından itibaren olgunluk devresine kadar yönetirse, o kitle hareketi başarısızlıkla sonuçlanabilir.” (s. 193)

Eric Hoffer’ın Kesin İnançlılar kitabında, altını çizecek daha çok cümle var. Amerikan pragmatizminin tipik bir ifadesi olan bu kitab, hiç şüphesiz pragmatist devrimcilerin de ilgisini çekecektir.

Kaynak: Eric Hoffer, Kesin İnançlılar, İm Yay., İstanbul 1995

Gülçin Şenel

Hiç yorum yok: