7 Mart 2011 Pazartesi

Halkın “Kahraman” veya “Rol Modeli” İhtiyacı Üzerine




Her insanın her vesileyle kendisine ve çevresine sorduğu soru şu olsa gerektir: Ne yapmalı? Bu aynı zamanda şu anlama da gelir: Neyi yapmamalı? Böylesi çift veçheli, ancak muradı belli ki tek bir soruya cevab, elbette “alternatifler” arasından bir “seçim” yapmak demek olacaktır.

“Alternatifler” dediğimizse, bizde şu veya bu yolla yer eden bir “bilgi muhtevası”na başvurma anlamına gelecekken; “seçim” dediğimiz de, o muhteva içinden “belli” birini isteyiş tarzında “iradî bir fiil”e işaret demek olacaktır.

O hâlde son bir soru: Neyi yapıp neyi yapmamamız gerektiğine dair “davranış alternatifleri”ni bize veren bilgi muhtevasına, aynı şekilde neyi yapıp yapmayacağımızı seçeceğimize dair “davranış isteği”ne nasıl ulaşırız?

Sayısız bakışa mevzu böyle bir soruya bizim arayacağımız cevabın “buradaki” çerçevesiyse, psikolojide “rol modeli” kavramıyla da ifade edilen “örnek alınan insan”la (ki, "örnek alınmayan insan" da ayrıca bir "örnek"tir) sınırlı olacak. Diğer bir deyişle, özellikle ve öncelikle "müsbet çerçeve" dahilinde, halkın “örnek alınan insan”, yani “kahraman” ihtiyacına, bu şahsiyetlerin öğretmekle kalmayıp, aynı zamanda istetici “rol modeli” fonksiyonuna, bilinmesi ve yapılması gerekeni şahsında örnekleştiren “sembol şahıs - remz şahsiyet” misyonuna kapasitemizin elverdiği ölçüde kısaca ve kabaca temas ederek, baştaki soruya cevabımızı aydınlatmaya çalışacağız.

İlk elde tesbiti gereken husus bizce şudur: Neyi yapıp neyi yapmamamız gerektiğine dair “alternatifler”i bize veren bilgi muhtevası, -elbette “ruhun pasif bir ayna olmayışı” gerçeğini asla hatırdan uzak tutmayarak!- ilk doğduğumuz günden başlayan “içtimaî” bir öğrenme sürecinin neticesi yahud verimidir de diyebiliriz. Önce anne babamızdan, sonrasında yakın veya uzak aile-akraba çevremizden, yine semtimizdeki arkadaş yahud komşularımızdan, aynı şekilde okuldaki öğretmenlerimiz ve arkadaşlarımızdan, derken daha geniş çerçevede toplumda bizzat münasebet kurduğumuz yahud müşahede ettiğimiz ferdlerden, giderek okuyup işittiklerimiz ve gördüklerimizden direkt veya dolaylı yoldan aldığımız tesirler, yani “sosyal öğrenme” yoluyla tüm bu insanlardan öğrendiklerimiz, önümüze çok çeşitli “davranış alternatifleri”ni serecektir.

Bu “temel” üzerinde hemen cevabının araştırılması gerektiğine inandığımız soruysa şu şekildedir: Davranış alternatiflerini bilmek onları “yapmak” demek olmadığına göre, peki “davranış isteği”miz nasıl doğar?

Cevabın bizcesini hiç bekletmeksizin takdim etmek gerekirse, “iyi-doğru-güzel”i, toplumun en derin hürmet ve en coşkun hayranlıkla temâşâ ettiği bir yükseklik ve olgunlukta “şahsen” temsil eden “kahraman”ların telkini, tesiri ve rehberliğiyle doğar!

Böyle bir tesir, “dünyanın çevresi şu kadar kilometredir” nevînden -gönlümüze hitab etmeyen- kuru bir bilginin edinilişi veya getirilişi gibi olmayacak, göğün dipsizliğinde ışıldayan “yıldızlar”ın güzellik ve yüceliğini temâşâdan doğan bir zevki, böyle bir zevkten doğan coşkun hamle isteğini ve o şahsiyetlerde en gözalıcı aksini bulan sonsuzluğa kavuşma arzusunu, kısaca “onlar gibi olma” aşk ve ihtirasını getirici olacaktır çoğu.

Kuşkusuz, belki bu nevî "coşkun" bir telkin ve tesir gücü belirtmeyen, ancak yine de yaptığı işin “ehil” yahud “meşhur” örneği olmuş, gerektirdiği “hüner” bakımından daha “alt seviyede” rol modelleri, öğretmenler veya dar bir iş sahası dahilindeki "sembol şahıslar" da mevcud olabilir. Üstelik bunlar da aynı biçimde "esaslı" ve “gerekli”dir: Ailede konuşmayı, oturup kalkmayı öğrenen ve benliğini kazanan çocuk için anababa ve kardeşler; yine diyelim ki bir inşaat işindekine benzer hiyerarşi gereğince, çırak için kalfa, kalfa için usta, usta için mühendis, mühendis için mimar, meselâ böyledir. Hatta, rol modelleri zımnında, beğenilmeyen işlerin “menfî örnekleri” de bulunabilir. Olunmaması veya yapılmaması gerekenler bakımından, hem ferdin hem de bir topluluk veya toplumun böylesi “örnekler”den ders alması da bir başka “ihtiyaç” nevîdir yine.

Ne var ki, daha ziyade basit işlerin ve gündelik fiillerin “failleri” olan “küçük” veya “vasat” örnekler değildir asıl muhtaç olunan. Aksine, bir toplumu bir arada tutan, o toplumun ferdlerini “ortak” bir duygu ve düşünce, “ortak” bir ideal ve aksiyon merkezinde halkalayıp “yaşar” kılan, o toplumun bugünüyle beraber belki daha çok istikbâldeki ihtişâmının teminatı olan “pusula” kıymetinde “yıldızlar” da vardır. İşte bu şekilde, bir “kutub yıldızı”nın etrafında kademe kademe halkalanarak “ideal” göğünün haritasını çizen “yıldızlar”a, bir toplumda kalb ve beyin fonksiyonu görüp diğer organları da kendisine bağlayan “üstün şahsiyetler”edir halkın asıl ihtiyacı. İsterse onları “örnek” kılıcı aksiyon ve eserleri zâhiren dünyaya mıhlı olsun, hiç fark etmez; o iş ve eserlerde bağlısı ve mümessili oldukları kalb ve zihnin en ulvî, en hakiki ve en muhteşem tezahürü pırıldayan seçkin “organlar”dır onlar. Bu yüzdendir ki, başlarını göğe çevirenler için, "dereceler" hâlinde yine “kalb ve beyin” kıymeti taşırlar.

“Yıldızlar Kuşağı”?.. “Halkın ihtiyacı olan Ümmet modeli”?.. Ve tüm zanlarımızdan münezzeh hüviyetleriyle, bahsin derûnunda ve nâkıs anlayışımızın erişemeyeceği yükseklikte taht kuran “Sahabîlerin Rolü ve Mânâsı”?..

“Sosyal Öğrenme”

Bu noktaya kadar, alelâdesi ve seçkiniyle, ancak “özetle” temas edebildiğimiz “rol modeli” bahsini, dilerseniz bir de “psikoloji” literatüründen takib edelim. Bu sayede, “yetiştiricileri yetiştirme”nin niçin öncelikli olduğuna dair, en kaba ve sınırlı bir çerçevedeki çizgileriyle de olsa, bir fikir edinelim. Şöyle denmekte:
«İnsanlar başkalarının davranışlarını gözleyerek ve taklid ederek öğrenirler.

DENEY: İki çocuk grubundan birine saldırganlık ihtivâ eden film seyrettiriliyor. Diğer grub çocuğa ise saldırganlık ihtivâ etmeyen film seyrettiriliyor. Daha sonra bu iki çocuk grubu birlikte faaliyetlerinde ve oyun oynarken müşahede edildiğinde, saldırganlık ihtivâ eden filmi seyreden çocukların daha saldırgan davranışta bulunduğu gözleniyor.
Sosyal öğrenmede temel faktör, ferdlerin başkalarını gözleyerek öğrenmesidir. Gözlenen davranışın sonunda modelin almış olduğu mükâfat veya ceza, gözleyenin o davranışı taklid edip etmeme kararını etkiler.

Sosyal Öğrenme Teorisinin Temel Kavramları

1. Dolaylı Pekiştirici: Gözlenen davranışın sonuçları, gözleyeni bilgilendirmekle kalmaz, onun davranışı yapma güdüsünü arttırır. Fakat gözlenen davranışın sonucu, gözleyen için anlamlı ve değerli olmalıdır. Ayrıca gözleyenin davranışı yapabileceğine de inanması gerekir. Çünkü değerlerinin başarısı veya başarısızlığı, gözleyenin kendi kapasitesini gözden geçirmesine yardımcı olacaktır. Modelin yapmış olduğu davranışlarda mükâfatlandırılması, gözleyenin o davranışı taklid etmesini güçlendirecektir.
2. Dolaylı Ceza: Modelin yapmış olduğu davranış sonunda almış olduğu cezanın gözlenmesi, gözleyenin o davranışı yapma temâyüllerini azaltır veya ortadan kaldırır.
3. Dolaylı Hissîlik: Korkuların birçoğu doğuştan getirilmez. Çevredeki kişilerin tepkileri gözlenerek öğrenilir. Genellikle başkalarının hayatlarını gözleyerek korku, kaygı gibi duyguları öğreniriz. Bu durum, korkuların giderilmesinde de etkilidir.

Modellerden Öğrenme

Sosyal öğrenme teorisinin en önemli unsuru modeldir. İnsanların bir davranışı öğrenebilmesi için, o davranışın model tarafından nasıl yapıldığını görmeleri gerekmektedir. Model olan kişi gözlenerek neler öğrenilebilir?

1. Şuura müteallik yeni beceri ve davranışlar öğrenilebilir.
2. Öğrenilenleri güçlendirir veya söndürür. Modelin yaptığı davranışların sonuçlarını gözleyerek, neyin yapılıp yapılmayacağını öğrenebiliriz.
3. Model gözlenerek sosyal güç ve motivasyon sağlanabilir.
4. Model gözlenerek çevredeki nesnelerin nasıl kullanılacağını öğrenebiliriz.
5. Model gözlenerek hissî tepkilerin nasıl ortaya konulacağı öğrenilebilir.

İnsanlar her gördüğü davranışı almazlar veya taklid etmezler. Gözleyene davranışların dolaylı etkisi sadece sonuçlardan değil, modelin karakteristik yapısından da kaynaklanır. Modelle gözleyenin karakter benzerlikleri veya özellikleri, davranışın taklid edilmesi nisbetini arttırır. Şu hâlde, modelle gözleyen arasındaki etkileşimde bazı temel özellikler bulunmaktadır.

1. Yaş: İnsanlar yaşlarına yakın model seçerler.
2. Cinsiyet: İnsanlar cinslerinin davranışlarını daha çok model alırlar.
3. Karakter: İnsanlar çoğu zaman toplumda öne çıkmış iyi karakterli ve insan ilişkileri iyi olan kişileri model alırlar.
4. Benzerlik: İnsanlar kendine uygun kişileri daha çok model alırlar. Yani ortak noktalarının olduğu modelleri.
5. Statü: Yüksek statülü modeller, düşük statülü modellerden daha çok etkilidir.

Model Alınan Davranışların Sonuçlarının Öğrenmeye Etkisi

Öğrencilerin yapmış olduğu istenmeyen davranışların öğretmen tarafından kabul görmediğine dair tepki alınmalıdır, aksi takdirde onu diğer öğrencilerin taklid etme durumu ortaya çıkabilir. Fakat, istenmeyen davranışa karşı verilen tepki, bir başka istenmeyen davranışa model oluşturacak şekilde de olmamalıdır.

ÖRNEK: Kardeşine fizikî güç kullanan bir çocuğa babası tarafından fizikî ceza verilmesi, fizikî güç kullanma modeli ortaya çıkarır; ancak menfî davranışların -eğer başkasına zarar vermiyorsa– görmezden gelinerek müsbet davranışların pekiştirilmesi daha çok tercih edilen yoldur.»
Öğretici ve Oldurucu Olarak Rol Modeli

Yukarıdaki iktibastan da görülebileceği üzere, “rol modelleri” dediğimiz “şahsiyet örnekleri” yahud “yetiştiriciler”, sadece doğrularıyla değil, yanlışlarıyla dahi bir toplumun ve ferdlerinin “davranış alternatifleri”ni belirleyici olabilmektedirler. Bu bakımdan onlar, belli bir topluma o toplumun hayat hikâyesini, hayat tarzını ve asıl önemlisi hayat gayesini, sanki bir tiyatro eserinin aktörleri gibi, ancak hakiki kimlikleriyle sahneleyen “rehberler” kıymetindedirler.

Bugün Batıda -meselâ Yeni Zelanda’da- öğretmen yetiştiren kimi üniversitelerde müstakbel “öğretmenler-yetiştiriciler”, bir “tiyatro aktörü” eğitimiyle benzer, hatta yer yer aynı eğitime tâbi tutulmaktadırlar. Burada, “rol” ve “temsil” mefhumlarına dikkat.

Dinî, mitolojik ve tarihî “kahramanlar”ın belli bir toplum açısından belirttiği misyon yahud fonksiyon da, yine bu zâviyeden dikkatle düşünülmelidir. Aynı şekilde, kurulu bir düzenin “eklemlenmiş” bir parçası olmak yerine “yeni nizam – yeni insan” dâvâsının bayraktarı olanlar veya olmaya talib olanlar, bunu belki herkesten fazla düşünmelidir. Çünkü dâvâlarının zaferi, işte böyle bir “model halkası”nı hem “geçmiş” hem de “aktüel” şahsiyetler hâlinde teşekkül ettirip ettirememelerine doğrudan bağlıdır.

Demek ki, yeni bir dünya, yeni bir ferd ve toplum düzeni kurmaya talib olanlar, yükseltmek için yükselmek, oldurmak için olmak, yetiştirmek için yetişmek gibi “merkezî” bir mesuliyete muhatabtırlar. Hayatın çok yönlülüğüne mutabık olarak, her sahada “rol modeli” olmak ve olacakları oldurmak zorundadırlar. “Menfi örnek” olmamak için, vâkî yahud muhtemel her menfîlikten nasıl bir “müsbet” netice devşirilebileceğini bizzat ve bilfiil göstermek durumundadırlar. Kuru bilgiler tatbikçisi “kimyacı” değil de, elini hangi işe değdirse altuna çevirecek sanatçı misyonuyla, birer “simyacı” olmak borcundadırlar. İşte “yetişmek ve yetiştiricileri yetiştirmek” şeklinde de tesbit edilen bu borcun, yine bu dairede değerlendirilebileceğine inandığımız tarzdaki apaçık ifadesini çerçeveliyor Mütefekkir. Meâlen:
"Halkın ihtiyacı olan örneklik Ümmet modelini temin"...

Bir hisse hâlinde şuurlaştırılması elzem olan bir incelik de bizce şudur ki, halk dediğimiz insan kitlesi, çoğunluğunu oluşturan kısmıyla "saf fikir"e iltifat etmez, aksine, belki yalnızca "şahısları" sever, ancak onları takdir eder ve bu “şahsî” sevgi akabindedir ki onların peşlerinden gider. Halk dediğimiz, çoğu böyle girer “ideal fikrin yolu"na. Veya tersine, tek tek şahıslara buğzedip de yüz çevirir fikirden.

Olmak ve Oldurmak; İşte Bütün Mesele!

Toparlamaya çalışırsak, bizim için "gereken"in ne olduğu artık âşikâr olsa gerektir: Ümmetin yahud halkın "kahraman ihtiyacı"nı karşılayacak tarzda, ismi, cismi ve emeğiyle "şahısları" örnekleştirmek, örnek olmak, örnek olmaya teşvik etmek ve "olmak ve oldurmak" esası üzerinde "örneklik" tavır, usul ve üslublar geliştirip hassasiyetle muhafaza etmek.

Kuşkusuz, bir “ideal” adamı, bir “dâvâ” adamı da olsa, her insanın kusur ettiği demler yahud yetkinleştiremediği yönler olmuştur, olacaktır, olabilecektir. Mesele, bunları "olmak ve oldurmak" temelinde yaklaşarak münasib bir lisan ve fiille çözmeye ve takdime bakmak, aslolan "örneklik Ümmet modeli" hedefini hiçbir ân gözden kaçırmamak, kendisi veya çevresindeki "kılçıklı tarafları örtmek" hikmetini şuurlaştırabilmektir. Müsbet işler, verimler ve tavırlar zaten "güzel örnek" iken, eksiklikler, yanlışlıklar ve arızî menfîliklerin de çevre veya sonrakiler için "telafi edilmesi", "yapılmaması" yahud "kaçınılması" gerekenler dairesinde "öğretici bir örnek" ve "ibret dersi" değeri taşıdığı aynı minvalde unutulmamalıdır.

Özetle, bizim nazarımızda "rol modeli" olma bahsi, nefsanî "isim yapma", "isim parlatma" veya rolünün hakkını veremeyeceği hâlde “statü kovalama” hevesinin çok ama çok ötesinde ve fevkindedir. Murâdımız, “rol modeli” olacak şekilde eser, emek ve aksiyonu bir “isim”le markalaştırmak; eser ve sahibini meydan yerine dikerek veya meydan yerine davet ederek kanlı canlı birer "şahsiyet ifadesi” olmaya teşvik etmek; yaşamış veya yaşayan böylesi tüm şahsiyetleri, o eser, o emek ve o aksiyon sahasının “remzi" kılabilmek; işte bu sayede, onları toplumun mazisini, bugününü ve istikbalini aydınlatıcı "fenerler", yol buldurucu "pusulalar" ve yol gösterici "rehberler" kılabilmektir.

Netice olarak bu, henüz olamadıksa da olunması, henüz yapamadıksa da yapılması gerekendir. Tüm “oluş” yollarının kendisinde birbirine kavuştuğu, belki en birinci vazifedir. 


Hayreddin Soykan

Hiç yorum yok: