30 Aralık 2011 Cuma

İslami Mücadelenin Seyri

İSLAMİ MÜCADELENİN SEYRİ

-İhtilal nasıl oluyor, nasıl olacak?-



Bu iş eski ihtilallerin tekniğinden farklı olarak, eşya ve hadiselerin gereği bizzat hasım güçlerin sürüklediği değişim dalgasının kullanılması şeklinde olacak.

Kemalist Projenin Anadolu’ya hapsettiği Müslümanlar.. Ve Abdulhamid’in bizzat başlattığı İslamî direnişin Seyyid Abdulhakîm Arvasî Hazretleri’nin mayaladığı Büyük Doğu iradesiyle bir sistem ve düzene kavuşturulmaya çalışıldığı yıllar.. Keramet çapında bir “Tarih Muhasebesi” ve oyunu kuralına göre oynamanın eşsiz dehâsı..

Anadolu’dan tamamen sökülüp atılmak istenen Müslüman Türk - ümmetin İslamî iradesi- merkezî vatanını kaybetmemek noktasından hareketle pek doğru bir istikamet şuuruyla “mekânda kurtuluş”u için bizzat Osmanlı Padişah’ının iradesiyle kendisini feda ettiğini bile bile milli mücadeleye desteğini verdi. Seyyid Abdulhakîm Arvasî’nin keskin göz keyfiyetiyle bu fedakârlığın muradı halinde “mekânda kurtuluş”un hedefine ulaştırılması gayesi, Üstad’ın sinesine akıttığı “Dünya”nın “BÜYÜK DOĞU” şeklinde tezahürü ile neticelendi. Milli Mücadele’yi ŞUURLU bir biçimde manalandıran biricik iradenin yanında, iman sezgisiyle isabet kaydeden Müslümanların derece derece tavırları. Keyfiyet farkı şuur ve ruhta olmak üzere İslamî tavır böylece başlamış oldu.

Savaş ertesi Büyük Doğu iradesiyle taşınan su ve yumuşatılmaya çalışılan çorak toprak Anadolu.. Çorak toprak devrin kaskatı şartlarında bin bir güçlükle suya kavuşturuluyor. Said-i Nursî ve Süleyman Tunahan Hazretleri’nin muazzam çabalarıyla, doğrudan İslamsızlaştırmak dalgası kırılıyor. Fakat bedeli çamur deryası, ortalığı sinek ve haşereler sarmıştır. Kazanılan eşsiz mevziîye rağmen Müslümanların eşya ve hadiselerin geliş ve gidişinden habersiz oluşlarından istifadeyle çalınan ve heba edilen emekler ve oluşturulan potansiyelin üzerine çöreklenen nevzuhurlar!...

Kemalist Projenin asıl gayesi olan, doğrudan milletin dönüştürülerek İslamsızlaştırılması temelli projesi, milletin “kalben buğz” baskısıyla püskürtülünce, çok partili hayata geçilmesi yoluyla proje içi bir muhalefet durumuna mahkûm edilmek isteniyor. Biriken İslamî baskının hafifletilmesi ve dejenere edilmesine yol bulmak için çok partili bir siyasî rejimin kabulü, Kemalist Projenin hızlı ve keskin bir dönüşüm hedefini revize ederek, uzun vadeli bir oyunu kabul etmek zorunda kaldığını gösterdiği yıllar. Mekânda kurtuluş iradesini ortaya koyan İslamî mücadelenin Kemalist İrade de açtığı ilk gedik… Fakat henüz pek zayıf. Siyasî partilerin millete yaranmak ihtiyacıyla İslamî renge doğru kıvrıldığı bir süreç yaşanıyor. Büyük Doğu’nun “sistem içi” unsurları “sistem dışı” bir şuurla ele aldığı ve Müslümanları şiddetle uyardığı bu yıllarda İslamî direnişin bütün samimiyetine rağmen bunu anlayamaması, benimseyememesi. Demokrat Parti, Milli Nizam, Milliyetçi Hareket, Doğru Yol ve Anavatan Partileriyle daima CHP şer ocağının yıpratılması çabası sürerken bu arada ince bir telkin dehasıyla ve zaman zaman şiddetli çıkışlarla davasının akacağı kalıbı bulmaya çalıştığı görülüyor.. Ve tüm denemeler eşsiz verimleri bir yana bir türlü öz kalıbını bulamayan bir ruh ve anlayış olarak yaşamaya devam ediyor. Sakıt evlatları, yani bizzat yetiştirdiği evlatları tarafından yalnız bırakılan Büyük Doğu. Parsacı tiplerin gölgesinden kaçarak şahsiyet bulacaklarını zan ettikleri BÜYÜK DOĞU.

Bugün İslamî toplulukların hepsinde ideolojik etkisi görünen ve kendi güdüklükleri açığa çıkmasın diye “edebiyat” çapına indirilmeye çalışılan BÜYÜK DOĞU!..

İşte bu yıllarda, Büyük Doğu Mimarı, İBDA Mimarı ile karşılaşıyor. Büyük Doğu Ruh ve Anlayışı, oluşturduğu potansiyeli mirasyedi zihniyetiyle tarumar etmeye karar vermiş sakıt evlatların tasallutundan kurtulmanın mihrak şahsiyetine kavuşmuş oluyor… Ve “sistem dışı” bir şuuru vermek için sert ve devrinde anlaşılması mümkün olmayan bir telkin aleti olarak “şiddet hareketleri” dönemi… Üç ana misyonu gerçekleştiriyor. Birincisi Büyük Doğu potansiyelini el sürenin başının belaya girdiği pahalı ve el yakan bir miras belirtir duruma getirerek sakıt evlatların Üstad’dan ve Büyük Doğu’dan, Mevlana ve Mesnevisinin muhtevası boşaltılmış “AKİBETİNE” eş bir OYUNCAK çıkarmak hevesleri ellerinden alınıyor. Bu birinci misyon Büyük Doğu “öz”ünün kendi “çevre”sinin istismarına karşı savunulması mahiyetiyle en önemlisi ve her şeye değer. İkincisi ise belki çoğunluğu ile samimi fakat gafil ve muhakkak hain unsurlarıyla İslamî mücadelenin “sistem içi” zihniyetle ilerleyişini , “kendi öz sisteminin şuuruyla” ilerlemek şekline yükseltmenin gerektirdiği acil mücadele ihtiyacı. Bu aciliyet ise İslamî “çevre”nin ezilmesi hesabında olan “hasım”lara karşı savunulması misyonun gereği biliniyor. Zira keskin göz kendisini feda etmek pahasına, hızla 28 ŞUBAT Toslaşmasına doğru ilerleyen kardeşlerinin şaşkın bakışları altında derin darbesini vurmak zorunda kalıyor… Üçüncüsü ise “hasım” odakların İslamî mücadelenin nefesini tümden kesmek hedefli iradesini panik oluşturmak yolu ile psikolojik olarak çökertmek. Nitekim o gün 28 Şubat’ın görünmeyen tam niyetine mukabil sadece balans ayarıyla yetindiğini bugün artık biliyoruz. Birinci ve üçüncü misyonun başarıyla ifa edildiğini görüyoruz. Fakat ikinci misyonun yeni dönemde “şiddet hareketleri” dışında şuurlu bir tercihle devam ettirildiğini görüyoruz.

Devrin şartlarında anlaşılması mümkün olmayan bu sert çıkışa karşılık, zihniyet ve anlayış olarak hazır olunmamasından kaynaklanan samimîlerin şaşkınlığını, kaçış yollarını döşeyerek kullanan zayıflar ve hainler… İslamî mücadelenin acil ihtiyacına nisbetle, kendi öz kadrosunu ehliyet şartlarına henüz ulaştıramamış bu iradenin adeta tek başına lideriyle yürüttüğü bu derin operasyon hala hakkıyla anlaşılabilmiş değil. 28 Şubat ile birlikte yaşanılması mukadder bozgunu en hafif zararlarla atlatmamızı, Üstad’ın, Said-i Nursî’nin, Süleyman Tunahan’ın ve sayısız fedakâr insanların bütün hâsılasını kurtaran, 28 Şubat’ın “bu işi bitirmek” niyetini geri çeviren iradesi… Ve bu iradenin maksadını elde ettikten sonra, yani iş geçtikten sonra istikbale yönelik belirtebileceği tehlikenin bertaraf edilmesi amacıyla “idam”a mahkûm edilerek şehit edilmek istenmesi. YIL 1999. Beklenmedik (!) bir şekilde Abdullah Öcalan’ın Türkiye’ye teslim edilmesiyle “idam” cezasının kaldırılması. Artık Kemalist rejimin maksada hizmet edemeyeceği anlaşılmıştır. Başlatılan yeni dönemin ve yeni oyunun adı Neo-Osmanlıcılık, Yeniden BÜYÜK TÜRKİYE, Genişletilmiş Ortadoğu Projesidir.

Anadolu vatanından Müslüman Türk’ün sökülüp atılması ve Avrasya’ya püskürtülmesi gayesi ile başlatılan saldırının, derdi İslam’ın silinmesi olduğundan bunu vaad eden Kemalist iradeye teslime rıza göstermesi Müslüman Türk milletinin Anadolu’yu yâr etmeyeceğinin anlaşılması sonucunda oldu. Yani Viyana’dan başlayan geri çekilme ve püskürtülme durumumuzun tersine döndüğü “birinci kırılma noktasını” teşkil etti. Batı küfür iradesinin bu rızası sonrasında milli mücadeleyi yapan asıl irade olan İslam iradesi karşısında bu vaadini tam anlamıyla gerçekleştiremeyen Kemalist irade, birinci dönem diktatörlük usûlünü terk etmek zorunda kaldı. Buna “ikinci kırılma” noktası diyoruz. Başlayan çok partili rejim, TC’nin derin yapısını oluşturan Kemalist iradenin muhafaza edilerek, demokrasi görünümüyle İslamî mücadelenin dolaylı yoldan Kemalist sistemi kabul etmesi mantığı ile uygulamaya konuldu. Bu yolla mücadelenin İslamî muhtevadan arındırılması hedeflendi. Fakat izahı yapıldığı şekilde demokratik imkânların İslamî mücadele lehine kullanılması karşısında bugün Ergenekon denilen Kemalist çelik çekirdek parçalanmaya yüz tuttu. Bu durum 28 Şubat balans ayarına varan süreçte açık olarak görüldüğünden, Kemalist çelik çekirdeğin ve rejimin tasfiyesi 28 Şubat süreci sonrası başlatıldı. Artık İslam referanslı içtimai tezahürlere kapıyı aralamış, fakat siyasî hedeflerinden soyulmuş bir rejime yol verildi. Dünya genelinde bir türlü baş edilemeyen ve sürekli mevziî kazanan ve batıyı İslam topraklarından def etmek gayesiyle yükselen İslamî mücadelenin de tetiklemesiyle yeni bir dünya nizamı zorunlu hale geldi.

Yeni Osmanlı... BOP... İslam görünümlü bir Proje!... Bundan 10 yıl öncesine ait bir tespitin tezahürleri... Hedef gevşek federasyon (konfederasyon) şeklinde "demokratik bir düzen"i, Osmanlı sahasına hâkim kılarak, gelişen ve bir türlü önüne geçilemeyen iç ve dış İslamî muhalefetin, "sahte zafer" duygusu yaşatılarak, kendi “öz” hedefinden saptırılması, sömürülmesi ve faydalanılması.

“Üçüncü kırılma” bu oyunu direkt durdurmak yolu ile değil, daha öncekiler gibi kullanmak marifetini sergileyebilmek yolu ile olacak. Daha doğru ifadesiyle kullanmak yoluyla durdurmak noktasında düğümlü bir yolla. Fakat bu aşamanın “kalben buğz”, “dil ile müdahale” aşamasından “elle ile müdahale” aşamasına doğru intikal ettirilebilmesi için “demokratik düzen” muhtevalı yeni düzenin savunucusu İslamî kadrolara, alternatifinin mal edilmesi gerekiyor. Bu mal ediş ne kadar derinleşirse, yeni nizamını kurmak hevesiyle desteğini Müslümanlara sunan küfür iradesinin ters yüz edilmesi o kadar kolaylaşmış olur. Ve “Üçüncü kırılma” muradına erdirilebilir. Daha önceki aşamaların sadece kabul etmemek (muhalif tutumla) bertaraf edilmesi mümkün olduysa bile ki bunu mümkün kılan husus Kemalist iradenin ferdî ve içtimaî alana kadar uzanan İslamsızlaştırma faaliyetlerinin gözle görünür olması ve bu sayede milletin görüş alanına giren İslamsızlaştırmayı red edebiliyor oluşu idi. Hâlbuki bu yeni dönemde batı küfür cephesi, ideolojik ve politik sahada İslamsızlaştırma iradesini korurken, ferdî ve içtimaî sahada bu iddiasından vazgeçmek yolunu tutmuş bulunuyor. Dolayısı ile bu yeni dönemin bertaraf edilebilmesi, “demokratik düzen” ideolojik muhtevasına çeşitli tevil ve tabirlere bağlanmış bulunan İslamî aktörlerin (milleti etkileyen hâlihazırların) “BÜYÜK DOĞU” ideolojik vahidine bağlanarak bu yolla milletin de “demokratik düzen” maskeli tahakküm rejimini red edebilmesini sağlamak.

Bu amaçla bugün inandırılamasa da mümkün olan en yüksek yaygınlıkta milleti etkileyenleri etkilemek anlayışına bağlı olarak hareket edilmesi gerekiyor . Hem de bıkmadan, usanmadan. Bu örtülü tahakküm anlaşılıp daha belirgin hale geldikçe, artık yeni düzenin de referansı haline gelmiş olan İslam’ın sahtesinden gerçeğine, BOP’tan Büyük Doğu’ya doğru etkileyicilerden başlamak üzere lehimize olmak üzere çözüleceği bir bedahat. Fakat bunun mümkün olabilmesi için, “Büyük Doğu”yu temsil eden kadroların öncelikle yeni dönemi iyi kavraması ve buna uygun bir teşkilatlanma içerisine girmesi gerekiyor. Daha önceki dönemin “ideolojik formasyon” eksikliğini kısmen kaldırdığı fakat bu yeni dönemin slogan boyutunda sürdürülemeyeceği anlaşılmalı. Özellikle Büyük Doğu bağlısı kadroların (!) ahlâkta, fikirde ve fiilde doğru temsil edilmesinin, yeni dönemin “hata” kabul etmez şartlarında ne kadar önemli olduğu görülebilmeli.

Büyük Doğu Gençlik Hareketi bu şuur ve anlayışa ermiş ve ermek derindeki Müslüman Anadolu Evlatlarını beklemektedir…

Nerdesin diye sorulduğunda sağına soluna bakmadan buradayım demenin müşahhas tezahürünün Hareketimizle hemen irtibata geçmek demek oluşu görülmüyor mu?..

Abdullah Kuloğlu

Hiç yorum yok: